Malpraktis Sebebiyle Hekimlerin Tazminat Sorumluluğu

Hekimlerin tazminat sorumluluğu
HEKİMLERİN TAZMİNAT SORUMLULUĞU

Hekimlerin tazminat sorumluluğu bakımından ikili bir ayrım yapılması gerekir. Kamu görevlisi olan hekimler ve olmayan hekimler bakımından tazminat talebi için izlenecek yol farklıdır.

Hekimlerin Malpraktis Sorumluluğu başlıklı makalemizde hatalı tıbbi müdahale sebebiyle hekimlerin sorumluluğuna ilişkin temel kavramlar incelenmişti. Bu makalede ise, hekimlerin özel hukuk kapsamında tazminat sorumluluğuna değineceğiz.

Özel Sağlık Kuruluşlarında Çalışan Hekimlerin Tazminat Sorumluluğu

Özel hukuk bakımından malpraktis sebebiyle hekimlerin tazminat sorumluluğu iki kavram çerçevesinde değerlendirilir. Hekimler tıbbi müdahaleyi ya hasta ile arasındaki sözleşmeye dayanarak ya da haksız fiil kapsamında yapar. Bazı durumlarda her iki esasın da şartları mevcut olabilir. Ancak bu şartlardan birine dayanılabilir. Başka bir ifadeyle hekim tek bir tazminat öder. Bu esasları incelemek gerekirse;

1.Sözleşmeye Aykırılık Sebebiyle Tazminat Talebi

Malpraktis sebebiyle hekimlerin tazminat sorumluluğu kapsamında ilk dayanak sözleşmeye aykırılıktır. Hekim ile hasta arasında ya da bazı durumlarda hastayı gönderen veya taşıyan üçüncü kişi arasında bir sözleşme ilişkisi meydana gelir. Tarafların yazılı bir metne imza atmalarına lüzum yoktur. Hastanın hekime başvurması ve hekimin hastayı kabul etmesi sözleşmenin kurulması için yeterlidir. Bu sözleşmeye tıbbi müdahale sözleşmesi adı verilebilir. Bu sözleşme bakımından kritik nokta bu sözleşmenin sadece tıbbi müdahalede bulunabilecek kişilerle kurulabilmesidir. Tıbbi müdahale yetkisi olmayan bir kişiyle böyle bir sözleşme kurulursa o kişinin müdahalesi rıza olmasına karşın hukuka aykırı olacaktır.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda tıbbi müdahale sözleşmesi adı altında bir sözleşme türü yoktur. Ancak bu sözleşmeye duruma göre eser ya da vekâlet sözleşmesi hükümleri uygulanır. Hekim ile hasta arasında genellikle vekâlet sözleşmesi kurulduğu kabul edilir. Vekâlet sözleşmesi ile hekim, tıp biliminin kuralları çerçevesinde en iyi tedaviyi uygulamakla yükümlü olmasına karşın sonuç garantisi vermez. Başka bir ifadeyle teşhis ve tedaviden sonra hasta ölse dahi eğer hekim mesleğinin gerektirdiği bilimsel kurallara uymuşsa hiçbir sorumluluğu olmaz. Ancak Yargıtay özellikle plastik cerrahlar bakımından eser sözleşmesi anlayışını benimsemiştir. Bu kapsamda Yargıtay muhtelif kararlarında plastik cerrahların belirli bir işi yapmayı söz vererek sonuç garantisi verdiklerini ve sonucun sözleşmede anlaşılana uygun olamaması halinde tazminat sorumlulukları olduğu ifade edilmiştir.

Bu sözleşmeler arasındaki farklar bir yana bırakılırsa hekimin her iki sözleşme bakımından tıbbi hata yapması durumunda tazminat sorumluluğu olacaktır.

2.Haksız Fiil Esasına Dayalı Tazminat Talebi

Hekim ile hasta arasında sözleşme bulunması durumunda malpraktis sebebiyle hekimlerin tazminat sorumluluğu ortaya konuldu. Ancak bazı durumlarda hekim ile hasta arasında sözleşme bulunmaz. Örneğin hasta özel bir hastaneye ya da bir devlet hastanesine getirilmişse bu halde özel hastaneyle sözleşme ilişkisi ya da devlet ile idari hukuku kapsamında bir ilişki kurulur. Bu durumlarda tazminat sorumluluğu özel hastanede ya da devlettedir. Bu halde sözleşmeye aykırılık sebebiyle tazminat talebi özel hastaneye yöneltilir.

Arada sözleşme ilişkisi bulunmamasına karşın hekimin sorumluluğu haksız fiil hükümleri kapsamında söz konusu olabilir. Haksız fiil, bir kişinin hukuka aykırı bir fiille başkasının malvarlığına ya da şahıs varlığına yönelik eylemlere denir. Bu kapsamda hastanın rızası bulunsa dahi rızayı aşan müdahalelerde bulunulması ya da tıp biliminin gereklerine aykırı hareket edilmesi haksız fiil kapsamında değerlendirilir. Böyle bir durumda hasta ile hekim arasında doğrudan bir sözleşme olmadığından bu halde hekimin haksız fiil sorumluluğu söz konusu olur.

Sözleşmeye aykırılık ve haksız fiil esasları arasındaki farklara dikkat çekme gerekirse, sözleşmeye aykırılık sebebiyle açılacak tazminat davalarında hasta hekimin kusurunu ispat etmek zorunda değildir. Aksine hekim kusursuzluğunu ispat etmek zorundadır. Hâlbuki haksız fiil sebebiyle açılacak tazminat davalarında ise hasta hekimin kusurunu ispat etmelidir. Aynı şekilde sözleşmeye aykırılık sebebiyle açılacak tazminat davalarında zamanaşımı süresi 5 yılken haksız fiil sebebiyle açılacak tazminat davalarında fiilin ve failin öğrenilmesinden itibaren 1 yıl her halde 2 yıldır.

Tazminat Davası İçin Gerekli Şartlar

Her iki esas bakımından ortak olan bazı koşullar vardır. Tazminat talebi hangi sorumluluk sebebine dayandırılırsa dayandırılsın bu koşulların varlığı şarttır. Buna göre;

1.Hekimin Borca Ya Da Hukuka Aykırı Bir Davranışının Bulunması Gerekir.

Hekim sözleşme ile yüklendiği bir edimi sözleşmeye uygun şekilde yapmamış ya da hukuka aykırı bir fiilde bulunmalıdır. Özellikle tıp biliminin gerekliklerine aykırı müdahaleler bu kapsamda değerlendirilir.

2.Bu Davranış Sonucunda Bir Zarar Doğmuş Olmalıdır.

Malpraktis sebebiyle hekimlerin tazminat sorumluluğu ancak ortada bir zarar varsa söz konusu olur. Tazminata, ortaya çıkan zararın telafisi maksadıyla hükmedilir. Bu zarar maddi ya da manevi bir zarar olabilir. Bu sebeple zarar yoksa tazminat da olmaz. Aynı şekilde hatalı tıbbi müdahale sebebiyle acı çekmiş, elem içinde kalarak manevi zarar uğramış bir kişinin zararı olduğu kabul edilir ve bu kişilerin de tazminat talebinde bulunmak hakkı vardır.

3.Zarar İle Davranış Arasında Neden Sonuç İlişkisi Bulunmalıdır.

Hekimin fiili ile ortaya çıkan zarar arasında illiyet bağı olmalıdır. Başka bir ifadeyle zarar hekimin davranışından kaynaklanmışsa, hekim o davranışı yapmasaydı zarar doğmayacak denilebiliyorsa bu durumda fiil ile zarar arasında illiyet bağı var kabul edilir.

4.Hekimin Kusurlu Olması Gerekir.

Tazminat sorumluluğu için bir başka şart da kusurdur. Tazminata hükmedilebilmesi için hekimin kusurlu olduğunun ortaya konulması gerekir. Ancak sözleşmeye dayalı tazminat davalarında davacının böyle bir yükümlülüğü yoktur. Bu durumda hekimin kusuru karine ile ispat edilmiş sayılır. Ancak haksız fiil sebebiyle tazminat davalarında davacının kusuru ispat etmesi şarttır.

Tazminat davasını zarar gören hasta açabileceği gibi hastanın ölmesi durumunda yakınları da açabilir. Tazminat davasında husumet eylemi yapan kişiye yöneltilir. Ancak bazı hallerde sorumluluk doğrudan hekimde olmayabilir. Bu durumlarda tazminat davası ya özel hastaneye ya da devlete yöneltilir.

Sonuç olarak, tazminat davalarında gerekli şartların varlığı halinde dava doğrudan hekime, hekimi çalıştıran hastaneye ya da kamu görevlisi sıfatıyla çalışan hekim bakımından devlete yöneltilir.

Kamu Kurumunda Çalışan Hekimlerin Tazminat Sorumluluğu

Kamu kurumunda kamu görevlisi sıfatıyla görev yapan hekimlerin sundukları hizmet kamu hizmetidir. Kamu hizmetinin sunulmasından doğan zararlar Anayasanın 40.maddesine göre devletçe tazmin edilir. Bu zarar, kusuru oranında ilgili kamu görevlisine rücu edilir.

Aynı şekilde Anayasanın 129/5 maddesine göre kamu hizmeti sunulurken kamu görevlisinin eylemi sebebiyle zarara uğrayan kişilerin açacağı tazminat davaları ancak devlet aleyhine açılabilir. Başka bir ifadeyle kamu hizmeti sebebiyle bir kişi uğradığı zararın tazmini için doğrudan ilgili kamu görevlisine tazminat davası açamaz. Böyle bir halde başvuru husumet yönünden reddedilir.

Bu durum ayrıca 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 13.maddesinde de yer almıştır. Bu maddeye göre kişiler kamu hukukuna tabi görevler sebebiyle uğradıkları zarar için bu zararı meydana getiren personele değil, ilgili idare aleyhine dava açabilir.

Kamu görevlisi hekimlerin sorumluluğu bakımından kişisel kusur ve görev (hizmet) kusuru ayrımına gidilmesi gerekir. Bu kavramları açıklamadan belirtmek gerekir ki, hekimin resmi sıfatıyla hiçbir ilgisi olmayan bir kusuru söz konusu ise bu durumda hekim şahsen sorumludur. Örneğin hekimin mesai saatleri dışında ek kazanç için uyguladığı tanı ve tedavi işlemlerinden doğan zararlar.

Kişisel kusur, kamu görevlisinin kamu göreviyle bağlantılıdır. Ancak bu halde kamu görevlisi mevzuata açıkça aykırı olarak, özel bir menfaat temin etmek maksadıyla yetkisini kötüye kullanarak eylemlerde bulunur. Bu durumda kamu görevlisinin ağır kusuru sebebiyle idarenin tazminat sorumluluğu doğmaz.

Görev ya da hizmet kusuru ise kamu görevlilerinin görevlerinden ayrı düşünülemez. Hizmet kusuru idarenin sunması gereken hizmeti layıkıyla sunmaması sebebiyle kişilerin uğradığı zararlardır. Örneğin hekimin tıbbi hata yaparak hastaya istemeden zarar vermesi hizmet kusurudur ve bu durumda devletin tazminat sorumluluğu vardır.

Husumet Bakımından Kusur Ayrımı

657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 13.maddesine göre, gerek kişisel gerekse de hizmet kusuru sebebiyle açılan tazminat davaları için ayrım gözetilmeyerek devlet aleyhine açılması öngörülmüştür. Bu kapsamda her iki kusur bakımından açılacak davalar ancak devlete karşı açılabilir. Bu kapsamda örneğin bir polisin gözaltındaki bir kişiye uyguladığı şiddet ve zalimane fiiller her ne kadar o polisin kişisel kusuru da olsa, polis söz konusu şiddeti kamu görevlisi olmanın sağladığı yetki ile uyguladığından devletin de bu fiillerden tazminat sorumluluğu olduğu kabul edilmiştir[1]. Elbette yukarıda ifade edilen kişisel kusur-hizmet kusuru ayrımı tazminatın rücu edilmesinde rol oynayacaktır.

Yargıtay Uygulaması

Yargıtay muhtelif birçok kararında diğer hiçbir kamu görevlisi bakımından kabul etmezken kişisel kusur durumunda kamu görevlisi hekimler aleyhine doğrudan tazminat davası açılabileceğini kabul etmişti.

Bu uygulama Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2011/4-592 Esas, 2012/25 Karar sayılı kararıyla sona ermiştir. Bu karara konu olayda Mersin Asliye Hukuk Mahkemesinde kamu görevlisi hekim aleyhine kişisel kusur sebebiyle tazminat davası açılmış ancak mahkeme davanın idare aleyhine açılması gerektiği sebebiyle ret kararı vermiştir.

Karar temyiz edilmiş ve Yargıtay 21. Hukuk Dairesi kişisel kusur, hizmet kusuru ayrımı yapılması gerektiği sebebiyle kararı bozmuştur. Mahkemenin bozmaya uymayarak özel dairenin kararına direnmesi sonucu vakıa Hukuk Genel Kurulunun önüne gelmiş ve Kurul görevli hekim aleyhine doğrudan dava açılamayacağına karar vererek Yargıtay’ın uzun süredir devam eden uygulamasını sonlandırmıştır.

Artık kamu görevlisi hekimler aleyhine ister kişisel kusur ister de hizmet kusuru olsun doğrudan doğruya tazminat davası açılamaz. Bu davaların idareye aleyhine açılması zorunludur.

[1] Danıştay 10.Dairesi, E.1999/1746, K.1999/5376, DD, Sayı 103, Sayfa 861.

Yazıyı Paylaş!

Share on facebook
Share on whatsapp
Share on twitter
Share on email
Share on linkedin